Çocukluğuma,
Güzelim ve seviliyorum.
Hayatımdaki bunca sevginin farkına varamadığım zamanlar için kendime kızıyorum. Bir pazar günü garın hemen sağındaki büfede kahvemden dolu bir yudum alıyorum. Sevgi dolu bir hayatım var. Gökyüzünü izliyorum. Beni seven, bana değer veren sevdiklerimle dolu bir... Mcdonald's'ın M'sini andıran bir kuş sürüsü uzaklaşıyor. Uzun yollardan geldiğim, hiç kısa yolu seçmediğim bir hayatım oldu. En çok anlaşılmama kaygısı yaşadım hayatta hep. Sonra geriye dönüp bir baktım ki beni anlamayan en başta kendimden başkası değilmiş. Kendimi anladığımdan beri anlaşılıyorum. Kalemi elimden bırakıp gökyüzünden kağıda indirdim gözlerimi; ne kadar güçlü bir cümle, hiçbir şey yapmayıp birkaç dakika sadece bu cümleyi düşündüm. Kendimi anladığımdan beri hayat kestirme yollarla doldu. Kendimi anladığımdan beri işler kolaylaştı.
Ben hep çok korktum.
Kaybetme korkusunu ebeveynleri ayrılmış çocuklar iliklerini kadar bilir. Sahip olduğun mutluluk elinden kayıp gidebilir. Bir gün, her gün seçim yapman gerekebilir; anneni görebilirsin ya da babanı. Bir gün maalesef anlarsın ki o pazar kahvaltısını edemezsin, zaman geçmiştir, o yer artık yoktur ve o insanlar artık beraber kahvaltı yapmak istemiyordur. İşte bunları o çok erken hisseden çocuk artık korkmuyor, çünkü o çocuk harika bir şey öğrendi: hayatta farklı bir sürü pazar kahvaltısı var. Dünyanın en mutlu pazar kahvaltısı tek bir tane değil, bir sürü ve hayat devam ettikçe çoğalacak.
Çok uzun yıllar pazar kahvaltısı planı yapmadım, sanki ailemizin birlikte olduğu o son kahvaltıların anısına hakaret gibi geldi. Ta ki bir gün mutluluğun kahvaltıda ya da pazarda değil; o sevgi bağını devam ettirmekte olduğunu anladığım ana kadar.
Yıllarca ayrıldıkları için annem ve babama karşı öfke doluymuşum, aramızdaki bağı koparmaya çalışmışım. On sekizli on dokuzlu yaşlarımda onlara zarar dahi veremeyeceğimi sanmışım oysa ki öyle yanılmışım ki; on sekiz yaşındaki bir çocuk annesiyle babasını mahvedebilirmiş. Onları çok yıpratmışım.
O özlediğim hayata dönemedikçe tüm hayata sinirlenmişim, hayattan zevk almayı bırakmışım. Gülmemişim, gerçekten ağlamamışım, hayal kurmamışım. En acısı hayal kurmamışım. Benim ilk gençliğimde hiçbir hayalim yoktu. Yeteneklerle ve imkanlarla doluydum ama tek bir hayalim yoktu. Oradan oraya savrulan rüzgarda bir not kağıdı gibiydim.
İnsanlara inancım çok azdı. Bir gün herkesin hayatımdan gideceğine inanıyordum çünkü annem ve babam birbirlerinin hayatlarından gitmişlerdi.
Mekanlar ve yerler benim için arabanın camında hızlı hızlı akan ağaçlardan farksızdı. Hiçbir yerde uzun süre kalacağıma ya da hiçbir eve temelli yerleşeceğime inancım yoktu. Evler şehirler hepsi geçiciydi. Hele en zoru evlerdi, hiçbir ev o ev değildi çünkü. O ev artık yoktu.
O ev gerçekten de yok. Annemle babam ayrıldığı için değil, zaman geçtiği için. Ben büyüdüğüm için, hayat devam ettiği için. Çünkü bu böyleymiş. Mevsimler geçermiş, insanlar gelip gidermiş; insanın evleri olurmuş, arabaları olurmuş, bazen arkadaşları bile değişirmiş. Ev aslında o ev değilmiş, ev insanın kendini güvende hissettiği yermiş. Koltuğa uzanıp gülümsediği... Pazar kahvaltısı insanın yumurta yapmak istediği insanla dünyanın en mutlu kahvaltısıymış. Yerler ve zamanlar alt tarafı hayatta gelip geçen anlarmış. O çocuk artık hiçbir şeyden, hele ki mutsuz olmaktan korkmuyormuş; çünkü olabilirmiş. Hayat tam da böyle bir şeymiş; mutsuz olmak, mutlu olmak, güvende hissetmek, korkmak. Gökyüzüne tekrar baktım dalgın dalgın. Çocukluğumda mutfağımızın balkonuna konan serçeleri anımsadım. Pencereden içeriyi izlerlerdi uzun uzun. Sevgiyi hayatında görebilmek mutlulukmuş. Her şeye rağmen başka kahvaltılarda birlikte olabilmekmiş mutluluk.
Daha da mutlu olmanın yolları:
- Yargılama
- Güzel kelimeler seç
- Her zaman iyiyi düşün
- Sabırlı ol
- Hayal kur
- Kendine inan
- Diğer insanlara güven
- Diğer insanlardan bir şey bekleme, istediğin şeyleri onlara yap
- Korkma, ne olursa olsun her şey yoluna girecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder