25.11.2014

KAFATASI

içini suyla doldurdum
Zihnini ağartım
Ah taburelerin dillleri
Kimlerin
Gel ne olur gel

13.11.2014



GÜZ/MEYRA

  
   Param yoktu hesabı ödemeden arkadan sıvıştım. İki çay içmiştim zaten. Ah aşık olsaydım keşke aşık olsaydım param da olurdu. Nasıl olurdu bilmiyorum, fakat mutlaka olurdu. Ortadoğu ve Balkanların en güzel yüzünü arıyordum o dönem biliyorum şimdi, bulup da aşık olacaktım. Bulmuş muydum acaba? Balo Sokak’tan aşağı indim Meyralara gidiyordum. Meyra çocukluk arkadaşımdı, küçükken mahallede topa inmez sırf bununla durayım diye evde aşçılık oynardım, az laf yedirmedim tabii erkekliğe, hala öyle çok severiz birbirimizi fakat artık görüşmüyoruz çok şey girdi araya. Bu anlattığım zamanlar beş sene öncesi. Değişmeyen şeyler var elbette Balo Sokak mesela. Paltomun önünü kapattım soğuklar yavaştan geliyordu en bok mevsimdi,  bir hasta olsak işimiz yaştı. Meyra’nın kedisi sokaktaydı o an anladım bir terslik olduğunu. Siktirip gitmek vardı o dakika ama Meyra iyi mi diye düşünmüştüm bir kere. Lavuk bir herifle beraberdi birkaç senedir. Beni zaten hiç sevmezdi, bir işe yaradığım yokmuş, herkesi eleştirip duruyormuşum anca. Sana ne ibne. Bunları da çok sonradan bizimkilerden dinliyorum. Her neyse, Cupka’yı sokakta kuyruğu kıçında görünce direkt zile koştum. Bastım bir iki kere sonra bozuk olduğunu hatırladım. Birinci katta otuzbirci Veysi amca vardı ona açtırıyorduk hep kapıyı onun ziline bastım. Otomata basıldı girdim apartmana. Leş gibi kokuyordu yine. Veysi’nin sesi geliyordu sayan söven,  kapısının ardından zil mil takın diyordu. Ben de haklı adam diye düşündüm, on beşinde şuraya bir zil alayım parayı çarçur etmeden dedim kendi kendime. Son katta oturuyordu bizimki, dördüncü kata çıktığımda nefes nefeseydim hadi bir kat daha dayan dedim. Vurdum tahta kapıya kimse açmadı. Üç beş kere daha vurdum. Açan yok.  İyi dedim kendime indim merdivenleri gerisin geri. Kapıyı açtım kaçıyordum tam ki Cupka sarıldı bacağıma. Kafasını okşadım hadi sal güle güle dedim bırakmıyor hayvan. Noldu oğlum sana sevmeceleri yaptım yok bırakmıyor. Kapıyı kapatmadan götümü koydum araya, çöktüm girişin merdivenlerine sevdim biraz bunu. Bir çığlık geldi birden, Cupka sıçrayıp merdivenleri tırmandı,  bir anda çıkıverdi hepsini. Peşinden koştum Veysi kapıya çıktı “Bitti diye sevindiydim hay allah belalarını versin.” dedi. Cevap vermeden çıktım merdivenleri. Cupka kapıyı tırmalıyordu aldım tek elimle kucağıma “Meyra” dedim. Cevap yoktu ki bekledim bir süre.
-Git.
-Hayır, kapıyı aç.
-Git.
-Meyra kapıyı aç.
-Git ulan git.
-Tamam, deyip gittim. Cupka da benimle çıktı zaten yine apartmandan. Balo’nun oradayken Ehli-Tat’a uğrayıp ucuza bir yemek yiyeyim madem dedim, sonra paramın olmadığını hatırlayıp konsolosluğun oradan inip otobüs beklemeye başladım. Sonra gene paramın olmadığını hatırladım yürüyeyim eve kadar dedim. Yalan söylüyorum, gitmedim. Kapıyı açana kadar tekme attım kapıya yumrukladım kapıyı. Açtı sonra zaten. Açmasaydı keşke allahın belası. Martin Scorsese’in ilk kısa filmlerinden The Big Shave’in sonundaki gibi bir banyoda buldum kendimi. Kapıyı açar açmaz kolumdan tutup oraya götürdü çünkü Meyra. Sonra da gitti şarap şişesini alıp camın önündeki  kanepeye oturdu. Arka tarafta harabe bir sokağa bakıyor pencereleri, şarabı dike dike izlemeye başladı. Ben de baktım dışarı, geçen hafta kesilen travesti geldi aklıma sokağın tam karşısındaki yıkık binada olmuş, duyduk yani. Bütün eşyalar yerdeydi, üstlerine basa basa mutfağa gittim. Bardak dolabını açtım bir kadeh aldım Meyra’nın sütyenlerinden birini çiğnedim dönerken. Yere oturdum dizinin dibine. Şişeyi elinden alıp kendime doldurdum. Banyo sol çaprazda kalıyor oturduğumuz yere göre, kapısı açık öylece görünüyor içerisi. Küçücük bir ev zaten, Beyoğlu’ndaki bütün evler küçük. Cupka’ya baktım girmemiş eve. Merdivenlerde oturuyordur diye düşündüm. Dizlerine kafamı koydum Meyra’nın sımsıcaklardı, bıraksalar uyurdum orada dondururduk beraber zamanı. Ne kadar kadındır Meyra bilemezsiniz. Ancak görmek dokunmak gerekir anlayabilmek için. Doğuştan kızıl omuzlarına dökülen saçları var. Dünya tatlısı anaç da bir sesi. Yüzü pek güzel değil ama önemi de yok,  gözlerinizi onunkilerin içine denk getirirseniz anlarsınız ne demek istediğimi. Babalarımız kumar arkadaşıymış Meyra’yla ordan şey olmuşuz hep. Çok sıkı bir bağ hafife almayın. Her boku birlikte yiyip beraber sarhoş dönerlermiş evlere. Bir gece dönmemiş Meyra’nınki, 3 yaşındaymış son görüşüymüş babasını. Banyonun kapısını kapatmak geldi içimden ama dizlerinden kafamı çekmek istemedim. Cebimde telefon titremeye başladı, Handan’dı, karım açtım:
-Nerdesin?
-Neden ne var?
-Eve gel de su söyleyelim damacana bitti param yok.
-Bende de yok Handan biliyorsun zaten. Gelmem belki bugün.
Kapattım Meyra’ya baktım hala aynı camdan dışarıyı izliyor. Şişe bitmiş bir tek farklı. Banyoya baktım bir daha, biten damacanayı düşündüm kahkaha atmaya başladım. Ben gülünce bir şey oldu Meyra da  gülmeye başladı. Ayağa kalktı etrafında döne döne güldü, ben de kalktım banyonun kapısına gittim içeri baktım, gülüyorum kapıya dayandım,  gülerken öyle kahkaha atıyorum dengemi kaybettim bıraktım kendimi yere; Meyra hala dönüyor.

                                                                        ...

    O gün orada polisi arayacağımı, en yakın arkadaşım erkek arkadaşını doğradı ölü şimdi banyoda yatıyor gelin ikisini de alın diyeceğimi sanıyordum. Ama Allahtan ceset sandığımız şeyden bir inleme sesi çıktı da aldık hastaneye götürdük. Trajik hikayeleri kimse sevmez neyse ki sonu öyle bir şey olmadı. Meyra o gün tutuklandı birkaç ay içerideydi derken herif iyileşti şikayetçi olmadı davaydı dilekçeydi şuydu buydu derken sonra tekrar birlikte oldular falan filan. En sonunda Meyra herifi bırakıp Amerika’ya kaçtı zaten, geçen ay döndü ama nerede ne yapıyor bilmiyorum bile. Saçlarını boyatmış onu duydum  annem söyledi, inanın boğazım tıkandı bir şey diyemedim kadına telefonda.


mösyö 2

9.11.2014

şekersiz olsun

1

sana düşmüş türkülerim var

hep on ikimden vurdun
       on dokuzumdaydı
günlerden her gün ay haziran

sarılmaları izledi ay
kapı önü düşleri idi

yağmurla beklemek idi çaylarımızı
yağmurla nefes almak idi
yağmurla seni anmak idi

yağdık bereket olduk şimdi

toprak senin adına canlandı
bana düştü köklerini beslemek






4.11.2014

uçurum

sonraki adım uçurum
     bir boşluğum ben

yutacak gibi
yırtacak sanki

benim bir adım uçurum

kayalara çarpmadan düşeceğine söz veriyorum.

mösyö 1