O kapı bana açıldı. Belki de başından beri açıktı zaten ben tokmağı çevirmeyi bilmediğim için dışarıda kaldım. Kapının dışından defalarca çaldım durdum içeriden açan olsun diye. Zaten hiç sevmedim kendim açmayı kapıları. Zaten hiç sevmedim anahtarla açtığım kapıları. Hep isterim ki ben ulaştığımda eşiği işitsin ve adeta bir büyüyle açılsın sonuna kadar, beni içeri buyur etmeyi derinden istediğini hissedeyim. Bu kapı halbuki ne öyle ardına kadar açıktı ne de kilit kilit üstüne kapalı.
O kapı bana açıldı, bahçenin nasıl yapıldığını biliyorum. Bu evi sık sık ziyaret ederim diyorum kendime. İçerisi rahat görünüyor, ama benim değil, misafirlikteyim huzursuzluğu var üstümde. Kimse gece yatıya burada kal da demiyor, öyle günübirlikçi gelip gelip yuvama kendime çekiliyorum. Ertesi gün tekrar beklendiğimi biliyorum. Tekrar gideceğimi de biliyorum.
O kapı bana açıldı, ben beni neyin tedirgin ettiğini hala, evvela çözemedim. Benim asla durulmayan sularımdandır dedim bir süre, sonra bulandırma kendini deyip susturdum dalgaları. O eve gidip gidip geldikçe bir de fark ettim ki akşamları döndüğüm evimin kapıları hiç çalınmıyor.
Bir de üstelik rüyalarımdan muzdaribim. Vahşetle masaya oturup uzlaşmaya cebelleştiğim rüyalarım sabahıma kara bulutlar çöktürüyor. Kendi kendime anlatıp baştan bütün olanları hatırlatmam gerekiyor ki güne devam edebileyim. O açık kapıdan bir gün daha geçebileyim. Eğer uyandıramazsam kendimi bir gün, bu kapı da çalınmayacak ve ben de anlattığım kapıdan bir daha geçemeyeceğim.
o zamana kadar.
monsieur1
21.12.2018
18.10.2018
Clockwise
Uykunun silinip gittiği gecelerden yazıyorum sana. İçimde yeni gün hevesi var inanır mısın? Yokluğundan ne kadar yakınırdım hatırlar mısın? Çocuk ellerimle, çocuk aklımla koyuldum evrenimin gizemini çözmeye. Uykum yok ama cebimde biraz leblebi kalmış, ister misin? Çamuruna bulandım dünyanın aşkın işlerin peşinden koşacağım derken, üzerime sıçramış yağmur. Bir parça merhametimden koydum bohçamın içine, emanet etsem koruyabilir misin?
1.08.2018
Burada bir kapı var. Kapı süslü, işlemeli, ihtişamlı bir kapı. Ben kapıyı tıkırdattım bir iki, içeriden sesler geliyor, bazı fısıltılar. Bekledim biraz ayakta, dinlemeya çalıştım, anlaşılmaz. Baktım açan yok, oturdum merdivenlere. Bahçeyi seyredaldım. Bahçe bakımlı, rengarenk çiçekler var, çimler aynı boyda kesilmiş -benim çimlerim çiçeklerim de böyle olsa keşke-. Bu bahçede benimkine benzer çitler var, benimkine benzer taşlar var. Sanki oyun oynansa şimdi benimkiyle aynı oyunlar oynanır gibi ama içeriden kimse çıkmıyor, hala kimse açmıyor kapıyı.
Buradan ne kadar hayal edebilirim ki evin içini, yaşananları, yaşanacakları?
Bana şu kapıyı ne zaman açacaksın?
Buradan ne kadar hayal edebilirim ki evin içini, yaşananları, yaşanacakları?
Bana şu kapıyı ne zaman açacaksın?
12.07.2018
Yol
Süratle giden bir aracın içinde bulunmak istiyor. Araç, yol fark etmez, yeter ki direksiyon elinde olmasın. Hissetmeyi istediği bu. Sür kaptan!
Yola yön vermek isteyenlerin en büyük düşmanının o ilerleme hevesi olduğunu, hem gitmeyi hem sürmeyi hem yönünü belirlemeyi isteyenlerin sonunda ortada kalıverdiklerini anladı. Buradan çıktı yol hevesi. Şöyle:
Tutmaya çabaladığı her ipin sonunda boynuna dolandı; gördü ki yolun heveslendiği yönde gitmesinin, kapıların onun buyruğuyla açılmasının yegane şartı dileğiydi. Dilemeliydi, korkmadan istemeliydi, kalbinin en derinindeki siyah noktaya koymalıydı yönünü.
Buraya kadar basit gibi görünüyor, ancak;
Durağan olduğunda saldırganlaşan ruhunu neyle teskin edeceğini aradı ve işte tam bu noktada yolu buldu. İpleri tutmayıp elinde, dileyip, her günlük olağan işlerini yaparken delirmeme hakkını saklı tutmayı sürülmekle başardı. Her seferinde kendine hatırlatmak için:
Ömrümüzün oyunu bu!
Etinin ve derisinin bağlı oldukları sinir alanlarından aldığı elektriksel duyumlara his, duygu dediğini, kavramsal kavgalarını bir kenara bıraktıklarında aslında tek "nesne"yi ifade ettiklerine gözü açıldığı gün bunun bir oyun olduğunda karar kıldı. O gün bir otobüsün içinde kendi kendine kahkahalarla gülmeye başlamıştı, demire tutunan eli kendisine yabancı geldiği için. Dehşet verici olması gerekirken öbür eliyle dokunduğu elini hissedememesi ona öyle komik gelmişti. Bunun üstüne ne otobüsteki diğer yolcuların ne şöforün ne de otobüsün kendisinin gerçekliğine bir süre adapte olamamıştı.
Sürücünün kendisi değildi, bildi.
Bırakın durmadan hatırlatsın kendine.
Yola yön vermek isteyenlerin en büyük düşmanının o ilerleme hevesi olduğunu, hem gitmeyi hem sürmeyi hem yönünü belirlemeyi isteyenlerin sonunda ortada kalıverdiklerini anladı. Buradan çıktı yol hevesi. Şöyle:
Tutmaya çabaladığı her ipin sonunda boynuna dolandı; gördü ki yolun heveslendiği yönde gitmesinin, kapıların onun buyruğuyla açılmasının yegane şartı dileğiydi. Dilemeliydi, korkmadan istemeliydi, kalbinin en derinindeki siyah noktaya koymalıydı yönünü.
Buraya kadar basit gibi görünüyor, ancak;
Durağan olduğunda saldırganlaşan ruhunu neyle teskin edeceğini aradı ve işte tam bu noktada yolu buldu. İpleri tutmayıp elinde, dileyip, her günlük olağan işlerini yaparken delirmeme hakkını saklı tutmayı sürülmekle başardı. Her seferinde kendine hatırlatmak için:
Ömrümüzün oyunu bu!
Etinin ve derisinin bağlı oldukları sinir alanlarından aldığı elektriksel duyumlara his, duygu dediğini, kavramsal kavgalarını bir kenara bıraktıklarında aslında tek "nesne"yi ifade ettiklerine gözü açıldığı gün bunun bir oyun olduğunda karar kıldı. O gün bir otobüsün içinde kendi kendine kahkahalarla gülmeye başlamıştı, demire tutunan eli kendisine yabancı geldiği için. Dehşet verici olması gerekirken öbür eliyle dokunduğu elini hissedememesi ona öyle komik gelmişti. Bunun üstüne ne otobüsteki diğer yolcuların ne şöforün ne de otobüsün kendisinin gerçekliğine bir süre adapte olamamıştı.
Sürücünün kendisi değildi, bildi.
Bırakın durmadan hatırlatsın kendine.
17.05.2018
tecrübeler bizi biz yapan mühim mevzulardır diye düşünüyorken, yıllar öncesinden beri sesimin hiç değişmediğinin farkına vardım. aslında ne olacağımız varsa bir şekilde ona dönüşüyoruz, bir adamın dediği gibi "be yourself"ten öte "become yourself" var. su akıp yatağını buluyor. başka türlüsünü tahayyül etmemize de imkan vermiyor zaten. çünkü kimlik yaşantısını arayıp buluyor.
29.03.2018
geceye varmadan
perde kalktı,
kapının içinde ve dışında yenilik namevcut
monsieur1
perde kalktı yürünecek yol aşkın ancak,
oyundan sıkılmış çocuk bağdaş kurup
halıdaki desenleri izlemeye kalkacak
halıdaki desenleri izlemeye kalkacak
ezbere bildiği desenler içinden keşfe dalacak.
gün dönüp, hava buzlandığında
alem-i cihan toz bulutu aklında,
sobada yanan odunlar kadar hali çılgınlaşacak.
kapının içinde ve dışında yenilik namevcut
ezbere bildiği şiirler ancak,
ezbere bildiği tutsaklar ve kendine anlattığı masallar
susuzluğuna bir parça dem katabilecek.
monsieur1
18.03.2018
çekip gitme isteği yanıbaşında oturuyor Ayla'nın
İstanbul'un şu son çeyreğini seyredalmış,
martıların karşı apartmanın çatısına konuşlarına
kanatlarını genişçe açışlarına
korna sesleri yetmiyor gibi arabanın camlarını
gümbür gümbür müziğe rağmen açan arabalara
son beş yılını geçirdiği evine, yeşil koltuğuna
komşunun balkonundaki çamaşırlara bağırıyor.
her gün aynı kavga -çek git hadi, artık kalk, kalamazsın burada-
eline geçen vazoyu, bardağı, ilaçları ve kitapları savuruyor Ayla.
-olmuyor işte, yapamıyorum, sabretmem gerek biraz daha-
belki daha da uzağa sürmeli yokuşlarını
burada aile olabileceğine inanmak zor, kabullenmek işkence gibi
her gün ölüm haberine uyandığımız ahlakın, etiğin ve sanatın
bu toprakları terk edişine ağlıyor Ayla,
cebine silah diye doldurduğu, doldurmaya zorlandığı taşlar,
artık yürümesine engel prangalar
şu ezan sesinden de bir vazgeçebilse, köşebaşı camilerinden
Beyoğlu'ndan ve Eminönü'nden, simitten ve çocukluk aşkından
o zaman bitecek bu her gün kulaklarını parçalayan kavgalar
koca çanta yetecek yoluna.
Ayla yüzünü silip sokağa çıkacak o zaman
gemiye binecek.
Ayla yüzünü silip sokağa çıkacak o zaman
gemiye binecek.
monsieur1
27.02.2018
bir türkü ardımızda mırıldanan susmuyor bazen sesi kısılıyor. sonra tutuyorsun kolumdan selamlaşırken diyorum ki kesin şimdi kaçıracak, kaçıracak bilmediğim bir ufak çaycıya hem de benim şehrimde beni bilmediğim bir yerlere götürecek. bak o çaycıda boğazımızı yakan o çayı içerken dört senelik bir şarkı çalacak ya arkadan bırak çalsın. en sevdiğim oyun izlemek. nasıl bir keyfe kapıldığımı hangi sözcüklere dökebilirim? bu ilham, bu yara, bu gülüşmeler. sanıyorsun ki aşk bu, ama ben biliyorum ki değil hissettiğim omzunda sevdiklerimin ölümlerine ağlarken.
iki ayağımın üstünde kendime dönüşürken ancak "ne olacaksa olacak küçük kız, su akar yatağını bulur." diye sakinleştirebiliyorum kendimi, iki bin ondan kalmış bir sesle. keşfetmeye çıktığım bu yolda bir açıklayamadığım kendime; şu hissettiğim, seyrinden aldığım tat. anlattığım her seferde yaşadığım çoşkunluğa duyduğum utanç.
boynumda taşımaktan kararttığım kolyeyi, saklıyorum ayna köşesinde.
monsıeur1
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)