3.12.2014
suskunuz biraz
sözcüklerimin arasından fırlayacaksın diye bir korkuyorum ki, parmaklarımı alıp kaçıyorum.
25.11.2014
13.11.2014
GÜZ/MEYRA
Param yoktu hesabı
ödemeden arkadan sıvıştım. İki çay içmiştim zaten. Ah aşık olsaydım keşke aşık
olsaydım param da olurdu. Nasıl olurdu bilmiyorum, fakat mutlaka olurdu. Ortadoğu
ve Balkanların en güzel yüzünü arıyordum o dönem biliyorum şimdi, bulup da aşık
olacaktım. Bulmuş muydum acaba? Balo Sokak’tan aşağı indim Meyralara
gidiyordum. Meyra çocukluk arkadaşımdı, küçükken mahallede topa inmez sırf bununla durayım diye evde aşçılık oynardım, az laf yedirmedim tabii erkekliğe, hala öyle çok severiz birbirimizi fakat
artık görüşmüyoruz çok şey girdi araya. Bu anlattığım zamanlar beş sene öncesi.
Değişmeyen şeyler var elbette Balo Sokak mesela. Paltomun önünü kapattım
soğuklar yavaştan geliyordu en bok mevsimdi, bir hasta olsak işimiz yaştı. Meyra’nın kedisi
sokaktaydı o an anladım bir terslik olduğunu. Siktirip gitmek vardı o dakika
ama Meyra iyi mi diye düşünmüştüm bir kere. Lavuk bir herifle beraberdi birkaç
senedir. Beni zaten hiç sevmezdi, bir işe yaradığım yokmuş, herkesi eleştirip duruyormuşum anca. Sana ne ibne. Bunları
da çok sonradan bizimkilerden dinliyorum. Her neyse, Cupka’yı sokakta kuyruğu
kıçında görünce direkt zile koştum. Bastım bir iki kere sonra bozuk olduğunu
hatırladım. Birinci katta otuzbirci Veysi amca vardı ona açtırıyorduk hep
kapıyı onun ziline bastım. Otomata basıldı girdim apartmana. Leş gibi kokuyordu
yine. Veysi’nin sesi geliyordu sayan söven,
kapısının ardından zil mil takın diyordu. Ben de haklı adam diye
düşündüm, on beşinde şuraya bir zil alayım parayı çarçur etmeden dedim kendi
kendime. Son katta oturuyordu bizimki, dördüncü kata çıktığımda nefes
nefeseydim hadi bir kat daha dayan dedim. Vurdum tahta kapıya kimse açmadı. Üç beş
kere daha vurdum. Açan yok. İyi dedim
kendime indim merdivenleri gerisin geri. Kapıyı açtım kaçıyordum tam ki Cupka
sarıldı bacağıma. Kafasını okşadım hadi sal güle güle dedim bırakmıyor hayvan. Noldu
oğlum sana sevmeceleri yaptım yok bırakmıyor. Kapıyı kapatmadan götümü koydum
araya, çöktüm girişin merdivenlerine sevdim biraz bunu. Bir çığlık geldi
birden, Cupka sıçrayıp merdivenleri tırmandı, bir anda çıkıverdi hepsini. Peşinden koştum
Veysi kapıya çıktı “Bitti diye sevindiydim hay allah belalarını versin.” dedi. Cevap
vermeden çıktım merdivenleri. Cupka kapıyı tırmalıyordu aldım tek elimle
kucağıma “Meyra” dedim. Cevap yoktu ki bekledim bir süre.
-Git.
-Hayır, kapıyı aç.
-Git.
-Meyra kapıyı aç.
-Git ulan git.
-Tamam, deyip gittim.
Cupka da benimle çıktı zaten yine apartmandan. Balo’nun oradayken Ehli-Tat’a
uğrayıp ucuza bir yemek yiyeyim madem dedim, sonra paramın olmadığını
hatırlayıp konsolosluğun oradan inip otobüs beklemeye başladım. Sonra gene
paramın olmadığını hatırladım yürüyeyim eve kadar dedim. Yalan söylüyorum,
gitmedim. Kapıyı açana kadar tekme attım kapıya yumrukladım kapıyı. Açtı sonra
zaten. Açmasaydı keşke allahın belası. Martin Scorsese’in ilk kısa filmlerinden
The Big Shave’in sonundaki gibi bir banyoda buldum kendimi. Kapıyı açar açmaz
kolumdan tutup oraya götürdü çünkü Meyra. Sonra da gitti şarap şişesini alıp
camın önündeki kanepeye oturdu. Arka
tarafta harabe bir sokağa bakıyor pencereleri, şarabı dike dike izlemeye
başladı. Ben de baktım dışarı, geçen hafta kesilen travesti geldi aklıma
sokağın tam karşısındaki yıkık binada olmuş, duyduk yani. Bütün eşyalar
yerdeydi, üstlerine basa basa mutfağa gittim. Bardak dolabını açtım bir kadeh
aldım Meyra’nın sütyenlerinden birini çiğnedim dönerken. Yere oturdum dizinin
dibine. Şişeyi elinden alıp kendime doldurdum. Banyo sol çaprazda kalıyor
oturduğumuz yere göre, kapısı açık öylece görünüyor içerisi. Küçücük bir ev
zaten, Beyoğlu’ndaki bütün evler küçük. Cupka’ya baktım girmemiş eve. Merdivenlerde
oturuyordur diye düşündüm. Dizlerine kafamı koydum Meyra’nın sımsıcaklardı,
bıraksalar uyurdum orada dondururduk beraber zamanı. Ne kadar kadındır Meyra
bilemezsiniz. Ancak görmek dokunmak gerekir anlayabilmek için. Doğuştan kızıl
omuzlarına dökülen saçları var. Dünya tatlısı anaç da bir sesi. Yüzü pek güzel
değil ama önemi de yok, gözlerinizi
onunkilerin içine denk getirirseniz anlarsınız ne demek istediğimi. Babalarımız
kumar arkadaşıymış Meyra’yla ordan şey olmuşuz hep. Çok sıkı bir bağ hafife
almayın. Her boku birlikte yiyip beraber sarhoş dönerlermiş evlere. Bir gece
dönmemiş Meyra’nınki, 3 yaşındaymış son görüşüymüş babasını. Banyonun kapısını
kapatmak geldi içimden ama dizlerinden kafamı çekmek istemedim. Cebimde telefon
titremeye başladı, Handan’dı, karım açtım:
-Nerdesin?
-Neden ne var?
-Eve gel de su söyleyelim damacana bitti param yok.
-Bende de yok Handan biliyorsun zaten. Gelmem belki bugün.
Kapattım Meyra’ya baktım hala aynı camdan dışarıyı izliyor. Şişe
bitmiş bir tek farklı. Banyoya baktım bir daha, biten damacanayı düşündüm
kahkaha atmaya başladım. Ben gülünce bir şey oldu Meyra da gülmeye başladı. Ayağa kalktı etrafında döne
döne güldü, ben de kalktım banyonun kapısına gittim içeri baktım, gülüyorum
kapıya dayandım, gülerken öyle kahkaha
atıyorum dengemi kaybettim bıraktım kendimi yere; Meyra hala dönüyor.
O gün orada polisi
arayacağımı, en yakın arkadaşım erkek arkadaşını doğradı ölü şimdi banyoda
yatıyor gelin ikisini de alın diyeceğimi sanıyordum. Ama Allahtan ceset
sandığımız şeyden bir inleme sesi çıktı da aldık hastaneye götürdük. Trajik hikayeleri
kimse sevmez neyse ki sonu öyle bir şey olmadı. Meyra o gün tutuklandı birkaç
ay içerideydi derken herif iyileşti şikayetçi olmadı davaydı dilekçeydi şuydu
buydu derken sonra tekrar birlikte oldular falan filan. En sonunda Meyra herifi
bırakıp Amerika’ya kaçtı zaten, geçen ay döndü ama nerede ne yapıyor bilmiyorum
bile. Saçlarını boyatmış onu duydum annem söyledi, inanın boğazım tıkandı bir şey
diyemedim kadına telefonda.
mösyö 2
9.11.2014
şekersiz olsun
1
sana düşmüş türkülerim var
hep on ikimden vurdun
on dokuzumdaydı
günlerden her gün ay haziran
sarılmaları izledi ay
kapı önü düşleri idi
yağmurla beklemek idi çaylarımızı
yağmurla nefes almak idi
yağmurla seni anmak idi
yağdık bereket olduk şimdi
toprak senin adına canlandı
bana düştü köklerini beslemek
sana düşmüş türkülerim var
hep on ikimden vurdun
on dokuzumdaydı
günlerden her gün ay haziran
sarılmaları izledi ay
kapı önü düşleri idi
yağmurla beklemek idi çaylarımızı
yağmurla nefes almak idi
yağmurla seni anmak idi
yağdık bereket olduk şimdi
toprak senin adına canlandı
bana düştü köklerini beslemek
4.11.2014
uçurum
sonraki adım uçurum
bir boşluğum ben
yutacak gibi
yırtacak sanki
benim bir adım uçurum
kayalara çarpmadan düşeceğine söz veriyorum.
mösyö 1
bir boşluğum ben
yutacak gibi
yırtacak sanki
benim bir adım uçurum
kayalara çarpmadan düşeceğine söz veriyorum.
30.10.2014
esir
aklını köle etmiş korkularına
baksana yalnızlıklarımıza
hep
yine
orada
köşede kalmasınlar
sen de, ben de bir
hediye gibi.
aklını köle etmiş korkularına
susma artık, gidişin susmasın
hep
aynı
burada
canımın yanın olduğu zamanlardan kalma
aklını köle etmiş korkularına
yeni diyorsun bana
bense yine
diyorum
hep
sanki
orada
düşlediğim ne varsa başucunda
korkularına
köle olmuş şimdi.
mösyö 1
saadet
Uzak bi’ şehirsin beni bekleyen.
Ayakların
yok, gelemezsin bana fakat tüm endamınla orada,
beklemektesin.
Epeski kitaplarımı toplamak zor olan. Ne kıyafetler ne
eşyalar ne de anılar. Hele anılar en makulü, dağıtıp fırlatması en kolayı. Bırakıyorum
gidiyorlar belki zihnimden, yüreğimden değil. Ne önemi var? Pasaport istersin
belki ama yürek?
Kokum sinmiş midir şu eve? Hislerim kaymış mıdır veya penceremden
penceresine?
Sırtımda çantam uzaklaşırken can alıcı ışıklarına doğru,
yeniler fark edecekler mi bir zamanlar buranın eskisi olduğumu?
31.07.2014
Yusuf ile Züleyha'ya Alternatif Son
Bir sigara yakarsın sonra bir tane daha. Görmedin ki babandan da farklı bir dünya. Her gece adına bir kelebek tuttuğun o adam bir gün sevgilin, bir gün en yakin arkadaşın, bir günse sadece sokaktan gecen bir adam ama hepsi de salonda oturmuş marlbora içiyor, kırmızı. Günlere sokayım demişsin bir gün, nasıl garip. Suçlar günlerin değil o günler geçmesin diye düğümler atanda zamana. Düğümler, bir gün hepsi çözülecek nasıl bir hikayenin nasıl boktan bir anında ama hepsi iste. En basta düğümlerine koşanlar sonra bir bir o düğümlerden böğüre böğüre kaçanlar. Sen her sabah ayni yalana uyandın bir koca yıl demedin ki neden bir gün sormadın kimin için ya da niçin. Sesin mavi aktı sustun. Kana kana sustun. Süründün maviye nimet gibi başının üstünde. Allah'ım tut bu mavileri dok, bocala her yerine. O gece karanlık bir geceydi. Sakin bana her gecenin karanlık olduğunu söyleme. O gece hakiki bir karanlık geceydi. Dudak dudağı zor buluyor yatakta eller kavuşmuyordu. Telefon geldi. Yavaşça kalktı, gömleğini giydi, donunu bile giymeden pantolonunu giydi ama seni alnından yavaşça öpüp çıktı gitti.
Öptüğü yer kanaya kanaya sabah oldu. Sabahı gece etti karanlık. Sabah hep yenildi. Alıştın geceye bir baykuşun sesinden onu dinlemeye. Sonra bir gün yine sabah oldu, bir sigara yaktın ona da alıştın.
Yusuf'un annesi açtı babası açtı altı kardeşinin altısı da açtı hatta kendisi de açtı. Suriye'nin neresinden geldiklerinin hiçbir önemi yoktu çünkü zaten geldikleri yer artık yoktu bile. Enkazda moloz kemirmektense Tarlabaşı'nın çöplerini koklamak daha doyurucuydu. O gün Züleyha'nın okulu erken bitmiş, Yusuf'un dilendiği konsolosluk sokağındaki çaycıya gelmesi için vakit doğmuştu. Sen istedin ki onlar karşılaşsınlar, Yusuf Züleyha'ya vurulsun, Züleyha aklini kaçırıp Yusuf'a sarılsın. Bunlar hiç olmaz, olmadı da. Yusuf ailesiyle oturarak dilendiği yerde aç gözlerle etrafı izlerken görmedi bile Züleyha'nın geçişini. Züleyha'nın da sikinde değildi göt kadar eteğinden sarkan püskülden başka bir şey. Ama sen bir hikayeleri olsun istedin. Yusuf sırım gibi delikanlı olsun Züleyha orospunun biri olmasın istedin.
monsieur 2
Merhaba
Öptüğü yer kanaya kanaya sabah oldu. Sabahı gece etti karanlık. Sabah hep yenildi. Alıştın geceye bir baykuşun sesinden onu dinlemeye. Sonra bir gün yine sabah oldu, bir sigara yaktın ona da alıştın.
Yusuf'un annesi açtı babası açtı altı kardeşinin altısı da açtı hatta kendisi de açtı. Suriye'nin neresinden geldiklerinin hiçbir önemi yoktu çünkü zaten geldikleri yer artık yoktu bile. Enkazda moloz kemirmektense Tarlabaşı'nın çöplerini koklamak daha doyurucuydu. O gün Züleyha'nın okulu erken bitmiş, Yusuf'un dilendiği konsolosluk sokağındaki çaycıya gelmesi için vakit doğmuştu. Sen istedin ki onlar karşılaşsınlar, Yusuf Züleyha'ya vurulsun, Züleyha aklini kaçırıp Yusuf'a sarılsın. Bunlar hiç olmaz, olmadı da. Yusuf ailesiyle oturarak dilendiği yerde aç gözlerle etrafı izlerken görmedi bile Züleyha'nın geçişini. Züleyha'nın da sikinde değildi göt kadar eteğinden sarkan püskülden başka bir şey. Ama sen bir hikayeleri olsun istedin. Yusuf sırım gibi delikanlı olsun Züleyha orospunun biri olmasın istedin.
monsieur 2
Merhaba
aydınlanma
ışık oyunları korkutmuyordu onu
çıkardı pençelerini
keskin bir tat hissetti
saldırdı gölgeye
hiç konuşmak istemedi
sıktı dişini
sabrını doldurdu.
yara onu acıtmadı
o yarayı sormadı
YAKTI GÖLGEYİ
her yan ışık oldu
Merhaba!
monsieur 1
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)